Fiyat: 180 TL

Kod: 978-625-8264-57-9

 

Gelişen ve değişen dünya, insanı toplumsal ve bireysel olarak bir arayışa sürüklemiştir. Toplumsal arayışların sonucu dünyayı savaşa süreklerken, bireysel arayışların sonucu kimi zaman ontolojik bir sorun kimi zaman da psikanalitik bir nevroz olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu değişim edebiyatta kendine yer bulmaktadır. Çünkü aydınlar içinde yaşadıkları dünyanın bir parçası oldukları gibi aynı zamanda o dünyayı eserlerine de yansıtırlar. Bireyin içine düştüğü bu ontolojik savaş ya da nevroz halini romanlarında dile getiren yazarları ve eserlerini anlayabilmek için felsefe, psikanaliz ve edebiyat alanlarında disiplinler arası çalışmaya ihtiyaç duyulmaktadır. Ama şunu söylemek gerekir ki sorun ontolojik de olsa, nevrotik de olsa hayatın kendi içinde bir devinimi vardır. Bu devinimi sağlayan ise “arzu”dur. “Türk Romanında Arzunun Görüngüsü” adlı doktora tezinden yola çıkılarak hazırlanan bu kitabın amacı kendisinden sonra yapılacak disiplinlerarası çalışmalar için ufuk açıcı olmaktır.

Çalışmanın birinci bölümünün birinci alt başlığında Freud, Hegel, Lacan, Spinoza detaylı olmak üzere psikanaliz kuramcılarının ve çeşitli düşünürlerin arzu ile ilgili görüşlerine yer verildi. Arzu ve arzuyla ilgili kavramlar başlıklar halinde ele alınarak açıklandı. Ulaşılan kaynaklardaki arzuyla ilgili bilgiler saptandı. Freud’un haz kavramı, Lacan’ın jouissance’ı, Hegel’in istek kavramı ve Spinoza’nın cupiditas’ı ile ilgili araştırma sonuçları verildi. Çalışmanın ikinci bölüm arzunun Türk romanında görünümlerine ayrıldı. Çalışmaya dâhil edilen roman karakterleri üzerinden bilinçdışı arzu ortaya koyuldu.

Güçlü istek, heves, dilek, tutku olarak tanımlanan “arzu” bu kadar basit bir kavram mıdır? Arzu varlığımızın tam kalbindedir. Bizi var eden “öz”dür. Hegel arzuyu “istek” olarak tanımlamaktadır. Hegel’e göre istek insan varlığının en derin temelidir. Ben’i yaratan ve açığa vuran istek olmadan varoluştan bahsedilemez. Ben, “istek beni”dir. İnsani varoluşun önkoşulu istektir. Bu isteğin de temeli insanın bilinip tanınmasıdır.

Lacan’a göre arzu istek değildir. İkisi birbirinden çok farklı kavramlardır. İstek, bir ihtiyacın eklemlenmiş, dile gelmiş halidir, yani taleptir. Arzu ise ihtiyacın doyurulmasından artakalandır. Ona göre arzunun sahip olduğu tek şey eksiktir, arzu nesnesine sahip olduğu anda ortadan kaybolur. Lacan’a göre arzunun belirli bir nesnesi yoktur. Arzu daima olmayan bir şeye yöneliktir. Bu yüzden asla tatmin olmayan, sürekli bir arayıştır. Bu arayışı sağlayan objet petit a’dır. O kayıp nesnedir. Bebek ile annenin birbirinden koptuğunda arada oluşan boşluktur. Varlıkta oluşan gediktir. Bu yüzden öznenin yaptığı her şey içindeki bu boşluğu doldurmak içindir. Hayatı arzuya dönüştüren de işte bu boşluk, bu kayıptır.

Freud arzuyu haz/libido/dürtü olarak ele almaktadır. Freudyen haz ilkesi daha çok fiziksel ya da ruhsal bir rahatlamayı ifade ederken Lacan “jouissance”ını haz ilkesinden daha kapsamlı, soyut bir kavram olarak konumlandırır. Jouissance, başka dillere tam olarak çevrilemezse de genel olarak “acının içindeki zevk” olarak açıklanabilir.

Freud’a göre libidinal arzular zamanla toplumsal değerler doğrultusunda yüceltilerek başka şeylere yönlendirilir. Bu süreç “haz ilkesi”nden “gerçeklik ilkesi”ne geçiştir. Çocuğun, toplum içinde yetişkin bir kadın ya da erkek rolüne ulaşmasının temeli atılır. Freud çocuğun toplumsal olarak kadın ve erkek rolünü nasıl üstlendiğini “oedipus kompleksi”yle açıklar. Erkek ile kadın arasındaki farklılığın kültürel mi yoksa biyolojik mi olduğunu irdeler. Freud’a göre libido düzeyinde eril ve dişil yoktur. Erillik ve dişillik ideal toplumsal cinsiyetlerden ibarettir. Bunu sağlayan oedipus ise kültürel bir aşıdır.

Spinoza ise arzu için “duran bir şeyi harekete geçiren itme gücü” anlamına gelen cupiditas kavramını kullanır. Lacan ve Freud’un bakış açısından biraz daha farklı olarak Spinoza için arzu bilinçli bir itkidir, insanın özüdür.

Arzuya yönelik bu farklı bakış açıları Türk romanlarında arzunun ele alınmasına olanak sağlamıştır. İki bölümden oluşan bu çalışmanın ilk bölümünde genel olarak arzu kavramıyla ilgili araştırmalar açıklanarak günlük dilde çokça kullanılan arzu kelimesinin bu kadar basit bir kavram olup olmadığı sorgulandı.

İkinci bölümde Türk romanlarında arzunun görünümlerini tespit etmeye elverişli olan romanlar tekrara düşülmeyecek şekilde seçilerek eser incelemelerine yer verildi. Elde edilen verilerden yola çıkılarak arzunun roman karakterleri üzerindeki görüngüsü saptanmaya çalışıldı. İncelenen metinlerin değerlendirmesi yapıldı. Konuyla ilgili tespitler metin haline getirildi.

Felsefe ve psikoloji yıllardır arzu kavramıyla yakından ilgilenmişse de öne sürülen görüşler edebiyat açısından kapsamlı olarak ele alınmamıştır. Yapılan çalışmalarda Türk romanlarında arzunun felsefi ve psikanalitik açıdan birlikte incelenmemiş olması bu kitabın temelinin arzu kavramı üzerine kurulmasını ve disiplinler arası bir çalışma olarak planlanmasını sağlamıştır.

Bu çalışma için seçilen, gerçekçiliği farklı yorumlayan, bireyin dünyasına eğilen, bireyi yaşadığı toplumun içinde ele alan romanlarda Freud’un haz kavramı, Lacan’ın jouissance’ı psikanaliz-edebiyat açısından; Hegel’in istek, Spinoza’nın cupiditas kavramları felsefe-edebiyat açılarından ortaya konularak çalışmanın kendinden sonra yapılacak arzu konulu araştırmalara bir basamak teşkil etmesi amaçlanmaktadır.

 

Yazarın yaşam öyküsü için şu bağlantıyı kullanınız: http://www.gunceyayinlari.com/omriye-bayrak

SATIN AL: https://www.kitapsepeti.com/turk-romaninda-arzunun-gorunguleri

Sipariş Ver


:

:

:

:

:

:
En fazla 500 karakter. 500 karakter kaldı.